19 Eylül 2011 Pazartesi

Geçmişten geleceğe bir ilçe… Buca




Buca, birçok uygarlığa tanıklık etmiş İzmir’in eski ve köklü bir yerleşim yeri. Taşıdığı kültür
mirasını korumak adına, nüfus artışının doğurduğu çarpık ve plansız kentleşme gibi olumsuz
etkenlere rağmen zamana ve mekana karşı adeta bir savaş veriyor. Egzoz dumanlarının
yoğun olmadığı saatlerde Buca’nın havasını derinden kokladığınızda ciğerlerinize buram
buram bir tarihin dolduğunu hissediyorsunuz. Aynı şekilde otomobillerin hem görüntü hem
ses kirliği yaratmadığı saatlerde de Buca’ya şöyle dikkatlice bir baktığımızda gözlerinizin
önüne bir tarih sahnesi seriliyor. Buca, bünyesinde günümüzde de yaşayan çok önemli eserleri
barındırmakta ayrıca. George King Forbes, Gout, Prenses Borghese, Kont Dr.Aliberti, De
Jongh, Dimostanis Baltacı Malikaneleri, tarihi İngiliz Protestan Kilisesi, Su Kemerleri,
Buca’da yaşamış ve ölmüş birçok ünlü ailelerin mezarları, dar sokakları ve bugün mimarlara
ilham kaynağı olabilecek yapıdaki Rum Evleri, ilçenin zamana karşı verdiği yarışın büyük
kanıtları.

Buca’nın, bana göre İzmir’in önemli ilçelerinden biri olmasının bir diğer sebebi de nüfusun
çok önemli bir kısmını 9 Eylül gibi büyük ve köklü bir üniversitenin öğrencilerinin
oluşturuyor olması. Bu “Fakülteler cenneti”nin en önemli maskotunu Hasanağa Bahçesi’nin
Eğitim Fakültesi ile birlikte yer aldığı fotograf oluşturuyor. Ama bu puzzle’ın yalnızca
bir parçası. Gönül istiyor ki bu fotografı, Buca’nın her yerinden daha geniş bir açıyla ve
daha zengin bir içerikle görebilelim. Öğrenciler ders bitimlerinde otobüs duraklarına değil,
ışıkları hiç sönmeyen Buca sokaklarına akın etsinler. Bornova’daki Küçük Park’ın bir örneği
de Buca’ da olsun. Bunun için öncelikle Buca’ya içinde sinemaların, alışveriş ve eğlence
merkezlerinin olduğu bir kültür kompleksinin kazandırılması gerekiyor. Eskiden anneler
kızlarına “Ya Buca’ya, ya kocaya” derlermiş evlenmenin dışında kızlarına Buca Eğitim
Fakültesinde öğretmen olma seçeneği de sunarak. Bu yüzden, büyük anlamların atfedildiği bu
köklü Üniversite’nin “kent”ini de kendi içinde bir “evren”e dönüştürmek gerekiyor.

Buca’nın doğma büyümelilerinin anlattığı Buca ile şimdiki Buca aynı değil haliyle. Bu
duruma en büyük etken Buca’nın metropol ilçe olmasının sonucu, büyük oranda göç alması.
Buna rağmen koruduğu, muhafaza ettiği değerleri var Buca insanının. Metropol ilçelerde
eşine zor rastlanır bir komşuluk ilişkisi hala hüküm sürüyor ilçede. Buradan çıkışla diyebiliriz
ki, Buca’nın yapılacak fiziksel ve kültürel bir dönüşümle maddi manevi her anlamda
bir “restorasyon”a ihtiyacı var

Eskiden bir Rum köyü olan Buca’da Rumlar, Yahudiler ve Türklerin hepsi bir arada yaşamış.
Buca’daki bu mozaiğin izlerini bugün hala bir arada bulabildiğimiz Cami, Kilise ve Cem
evi üçlemesinde görebiliyoruz. Buca’nın gelişmesinde ve zenginleşmesinde önemli bir
etkenin bu etnisitenin içinde yer alan İngiliz, Fransız, İtalyan ve Hollanda şirketlerinin birlikte
kurduğu Levanten Grubu’nun ticari ilişkiler belirlemiş. Bir zamanlar ticaretin kalp atışlarının
duyulduğu bu beldenin ekonomik anlamda canlanmayı ve bu bağlamda kalkınmayı ne kadar
hak ettiği, tartışma götürmez bir gerçek.

İtalyanca’da Buca kelimesi çukur anlamına geliyor. İşte bu, geçmişten gelerek koruduğu belki
de tek olumsuz özelliği Buca’nın. Yollarında ve sokaklarında çukurlar var keza Buca’ya hiç
yakışmayan.

Bütün bunların ışığından söylemek istiyorum ki: Buca çok önemli bir tarihin bize verdiği
mirastır, emanettir. Korumak ve yüceltmek gerekir. Bunun için de öncelikle ona hak ettiği
hizmeti vermek gerekir. Gün günden “üniversite”nin kelime anlamı olan “evren kent”e
dönüşen ve bu şekilde büyüyüp ve gelişen bir Buca diliyorum…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder